Ali Han Töre Saguni 1944’te Doğu Türkistan’da Çinlilere karşı savaşarak bir devlet kurmayı başaran mücadeleci, teşkilatçı,
idareci din alimidir.
Türkistan Milli Azadlık Hareketleri’nin liderlerinden biri olan Saguni, hayatını Rus Emperyalizmi’ne karşı mücadeleyle
geçirmiş ve davasında kısa bir müddet de olsa, büyük başarı göstermiş, yakın tarihimizin en az bilinen mümtaz
şahsiyetlerindendir.
Yılmaz Öztuna’nın İslam Devletleri kitabında bu mevzuda ilgi çeken ve çok eksik olan şu malumatı yer almaktadır:
“1944 Temmuz’unda Ali Han Töre (Hocalar Hanedanı’ndan bir prens) Gulca’da Çinlilere karşı ayaklarak İli Bölgesi’ni ele
geçirdi ki, Kazakistan’ın sınırı idi. 7. 8. 1944’te Ali Han Töre, Doğu Türkistan Cumhurbaşkanı oldu, başkent Gulca idi. Osman
Batur, Ali Han’ı devlet başkanı olarak kabul etti. 1945 Mart’ında Ali Bey Rahim de Manas Sancağı’nı elde etti. 1946 yazında Ali
Han kayboldu. Bir daha izine rastlanmadı ki, komünistlerce öldürüldüğü muhakkaktır. Fakat bu suikastin milliyetçi Çin
Umumi Valisi U Cung Şin tarafından da düzenlendiği de iddia edilmiştir.”
Sayın Öztuna’nın eserinin, Kültür Bakanlığı Yayınları arasında 1989’da yayınlandığına bakarsak, bu bilginin yetersiz olduğunu
aşikardır ve Türkiye’de bu mevzunun gündeme gelmesi önemlidir. Çünkü Ali Han Töre 1946’da komünistlerce öldürülmemiş,
Sovyetler Birliği’nin Gulca Konsolosu Dabaşın (Konsolos yardımcısı Aleksandır Vasiloviç’tir.) tarafından Haziran 1946’da
Korgaz Şehri’nde (Kazakistan Çin sınırı) anlaşma vaadi yalanı ile tuzağa düşürülerek, askeri bir uçakla Taşkent’e kaçırılmış, iki
yıl halktan uzak bir şekilde şehir dışında tutulmuştur. Daha sonralar göz altında hayatını 1976 yılına kadar devam ettirmiştir.
Ìlginçtir ki, komünist iki devlete karşı hayatını mücadeleyle geçiren Ali Han Töre, Doğu Türkistan’da Cumhurbaşkanı
olmasına rağmen Osman Batur, Yusuf Alptekin kadar meşhur değildir. Tarih kitaplarımızda da kendisine az yer verilmiştir.
Acaba neden?..
Doğu Türkistanlı bağımsızlık hareketinin önde gelenlerinin hatıralarında Ali Han Töre’den çok çok az bahsetmeleri veya hiç
bahsetmemeleri O’nun tanınmamasında veya az tanınmasında önemli rol oynamıştır. Belki de Ali Han Töre’nin
meşhurlaştırılmamasının en önemli sebebi bana göre herhalde İslami yönünün olmasıdır…
Sovyetler Birliği’nin Ağustos 1991’de dağılmasıyla bilindiği gibi Özbekistan da bağımsızlığını ilan etti. Bağımsız olan devletler
öz milli kahramanlarını arayıp bularak, onların şahsiyetlerinde bağımsızlıklarını göstermeye çalışıyorlar.
Ali Han Töre de komünizm devrinde hain görülmüş ama, günümüzde bağımsızlığın sembolü milli kahramanlarından
olmuştur. Başkent Taşkent’te bir çok okul ve caddelere onun adı verilmeye başlanmış ve eşyaları müzelerde sergiye konmuştur.
Öte yandan Ali Han Töre’yi yanlış tanıyan ve tanıtan şahıs ve kitaplar da mevcuttur. Mesela, Vincent Monteil, Sovyet
Müslümanları kitabında. Kitabın diğer mevzularında olduğu gibi bizim mevzumuzda da kaynak gösterilmeden tutarsızca Şarki
Türkistan İslam Cumhuriyeti’ni Sovyetlerin kurdurduğu belirtilmiş ve kuranlara “komünist ve Türk yanlısı” denilmiştir. Yani
kitap baştan sona laubali şekilde ele alınmış, tenakuzlara düşülmüştür. Mesela, Ali Han Töre’ye hem komünist denilmiş, hem
de Türk yanlısı. Evet o bir Türk’tü ve Türk yanlısı idi. Ama asla komünist değil, iyi bir din alimiydi, makalemiz okunduğunda
Ali Han Töre daha iyi anlaşılacak ve Türkiye’de sevilen şahsiyetler arasında yer alacaktır.
Doğumu ve Tahsil Hayatı:
Ali Han Töre bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti’nin Tokmak şehrinde, eski ismi Balasagun (Issık Göl’e yakın bir yer) 1885
yılında doğdu. Babası Şakir Hoca Eşan diye nam yapan Şakir Han Töre olup, din alimlerindendir. Aynı zamanda Nakşibendi
tarikatının şeyhlerindendir.
İlk derslerini dedesi Muhammed Hoca’dan okudu. 13 yaşında ağabeyi Alim Han Töre ile Mekke’ye amcasının yanına okumaya
gönderildi ve oraya gitti. 17 yaşına kadar Mekke’de Arapça, Farsça, Türkçe, tefsir, hadis, fıkıh, mantık, siyaset ve askeri dersleri
okudu. Kendi isteği ile hususen Mekke’deki Türk zabitlerinden askeri dersler aldı.
Medresede okuduğu süre içerisinde bir gün bile tatil yapmadı. 1902’de ailesinin yanına geri döndü. Tahsiline Buhara Emir Alim
Han Medresesi’nde ağabeyi ile birlikte devam etti. Ali Han Töre, Buhara’ya okumaya gittiği yıllarda Buhara Emirliği,
Dışişlerinde Rusya’ya bağımlı idi. Bu medresede musiki, edebiyat, coğrafya, hendese, felekiyat (astronomi), tarih, tababet (tıp),
gibi ilmi dersler aldı.
Ayrıca hatıralarında o zamanlar medresede eğitim keyfiyetli olmadığından para ile müderrislerin evinde gizli özel dersler
aldığını ve bu dönemde Türkiye’den gelen gazeteleri yasak olduğu halde okuduğunu belirtmektedir. Bir taraftan da Buhara’da
başlayan mezhep kavgalarına karşı talebe lideri olarak mücadele etmiştir. I. Dünya Savaşı’ndan bir yıl önce ailesinin yanına
Balasagun’a ağabeyi ile geri dönmüştür.
Batı Türkistan’daki Mücadelesi:
Rus Çarlığı Türkistan’da I. Dünya Savaşı için asker toplamaya teşebbüs ettiğinde karşı çıkarak: “Halife askerlerine silah çeken
mürtettir” diye fetva yayınlamış ve Rusların bu bölgeden asker toplamasına engel olmuştur. Bu mücadele sırasında hakkında
tutuklama emri çıkarıldı, lakin yakalanamadı. O zamanlar Rus İdaresi halkın ayaklanmasından endişe ettikleri için din
alimlerine fazla baskı yapamıyordu. Bu sebepten dolayı ölüm cezası verilmedi, lakin kara listeye alındı.
Batı Türkistan’da 1916’da Çarlık Rusya’sına karşı umumi olarak çıkan ayaklanmalarda Ali Han Töre yaşadığı Kırgızistan’da,
silahlı isyanda faal bir rol oynadı. Çarlık Rusyası’nın zayıf olduğu ve ahalide umumi hoşnutsuzluğundan yaygın olduğu bu
dönemde ülkesinin bağımsızlığını kazanmasını istiyordu. Bu ayaklanma hareketi Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.
Ali Han Töre Kaşgar’a kaçtı.
1917 yılında Bolşeviklerin “Azadlık mücadelesi yapan kaçaklar yurtlarına dönebilir” ilanına inanarak memleketine döndü.
Bolşeviklerin zulmüne uğramış olan insanlara yardım ettiğinden dolayı 1919’da tekrar kaçmak zorunda kaldı. İdareye hakim
olan komünistlerin niyetini anlamış ve mücadeleye başlamıştı ki, tekrar kara listeye alındı ve çareyi kaçmakta buldu. Bir yıl
Kaşgar’da ikamet etti.
“Beni Kaşgar’da anlayacak bir tek insan bulamadım ve vatanımı düşmana bırakıp kaçmak çok ağır geldi. Ne olursa olsun
vatanıma dönmeliyim.” demiş ve tekrar dönmüştür. Sovyetler Birliği’nin kuvvetlenmesi üzerine halkın durumunun
kötüleştiğini görünce tekrar başladığı mücadele hayatında:
1- Devlet siyaseti olan ateizme karşı vicdan hürriyetinden istifade ederek, İslam Dini ve medeniyetini yaşatmaya çalışmak
düşüncesiyle ve halkın isteği üzerine, Balasagun şehir camiinde imamlık vazifesine başladı. Vaaz ve nasihatleri halk üzerinde
müsbet tesir yaptı.
2- Türkistan’da ortaya çıkan Kasımovcular Harekatı’nın (vatanperverlerin kadrolaşma harekatı) temsilciliğini yaptı.
Ali Han Töre bu tarihten 1930’a kadar onbir yılda altı defa tutuklandı. En son tutuklanmasında on yıllığına Sibirya’ya sürgün
cezasına mahkum oldu.
Şarki Türkistan’a Kaçışı ve Mücadelesi:
Ali Han Töre, Bişkek Şehir Hapishanesi’nden Sibirya’ya gönderileceği günden iki- üç gün önce; “Mahkumlar etrafı dikenli
tellerle çevrili inşaatlarda çalıştırılırken nöbetçi askerin: -Yemek vaktim geçiyor, siz durun, ben yemek yiyip geleyim- diyerek
gitmesinden istifade ederek, Şarki Türkistan’ın Gulca şehrine kaçtı.
Gulca’da bir yıl çalışarak kazandığı paraları kaçakçılara vererek, iki hanımını ve çocuklarını gizlice yanına getirtir. Niyeti ailesi
ile birlikte akrabalarının da bulunduğu Arabistan’a gitmekti. Ancak Rusya’nın Şarki Türkistan sınırlarını iyi kontrol etmesi
sebebiyle yurt dışına çıkamadı.
Sovyetler Birliği’nin o tarihlerde Şarki Türkistan’daki komünizm propagandasını Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han
Şakirov: “Uygur ve Çin yönetimine gelen, SSCB’de eğitim görmüş kömünizmle beyinleri yıkanmış insanlar, -Sovyetlerin
ürettikleri mallar ucuz ve kaliteli ve bütün her şey komünizmin ürünü, Sovyetler Birliği güllük gülistanlık,… vs.- demekte ve
Müslüman Çinlilerle Müslüman Uygurları ve komünizmden kaçan Rusların aralarına fitne salarak birbirine vurdurup,
komünizme meydan açmaya çalışıyorlardı.” şeklinde anlattı.
Uygur Halkı, Ali Han Töre’yi ilmi ve dini yönlerinden dolayı öz alimleri gibi kabul ederek hürmet gösterdi. Bu ilgi üzerine Ali
Han Töre, Şarki Türkistan’da ailesi ile beraber yaşamaya başladı ve komünizm propagandalarına karşı birlik düşüncesini halka
aşılamaya çalıştı. Bu davasında muvaffak da oldu.
Düşüncelerine halkın büyük rağbet göstermesi üzerine, hürriyet için de mücadele edilmesi gerektiğini açıktan yaymaya başladı.
Böylece Sovyet Emperyalizmi’ne ve komünizme karşı açıktan açığa mücadeleye girişti.
Bunun üzerine Moskova, komünizme karşı olan ve Sovyetlerden kaçan insanların bir listesini kukla durumuna getirdikleri
Şarki Türkistan Valisi General Şen Şi Sey’e (Şin Du Ben) KGB aracılığıyla vererek, onları tutuklattı. Şarki Türkistan’da o
zamanlar Sovyetlerden kaçan iki yüz insan bulunuyordu ve bunların yüz doksan dokuz tanesi bir gecede tutuklandı. Fakat Ali
Han Töre, oğlu Asil Han Töre’nin haber vermesiyle gece yatak kıyafetiyle kaçtı. On ay saklandıktan sonra 1937 yılında Şarki
Türkistan’ın sınır şehirlerinden Asuk’un pazarında yakalandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Malları müsadere edilerek
ailesi sokağa atıldı.
Merkezi Çin Hükümeti 1941 yılında biraz güçlenince Çin’de hapishaneleri teftiş ettirdi. Teftişlerde Şarki Türkistan
Hapishaneleri’nde sadece suçları “Sovyetler Birliği’nden kaçmak” olan insanların bulunduğu ortaya çıktı. Çin kanunları
gereğince Sovyetler’den kaçmanın suç teşkil etmemesi üzerine serbest bırakılma kararı alındı. Bu karar bir çok insanla beraber
Ali Han Töre Saguni’nin de serbest bırakılmasını sağladı.
Bununla birlikte Sovyetler Birliği’nin Şarki Türkistan Konsolosluğu buna karşı çıktı ve “Ali Han Töre sizin başınıza bela olur.”
dedi. Ama Merkezi Çin Hükümeti, -burası SSCB değil, Çin’dir-” diye talebi reddetti.
Çok az insanın sağlam çıktığı hapishaneden sağlam ve sıhhatli çıkan Ali Han Töre, halk tarafından büyük bir sevgiyle
karşılandı, evi günlerce ziyaretçiler tarafından dolup taştı.
İkinci Dünya Savaşı’nın çıktığı o günlerde Sovyetler Birliği kendi derdindeydi. Ali Han Töre hapishaneden çıkarılacağı sıralarda
Şarki Türkistan Valisi’nin gücü zayıftı ve halk yer yer ayaklanmaktaydı. Hapisten çıkan Saguni, bu fırsattan istifade ederek,
ayaklanmaları bir birlik altında toplamak ve halkı teşkilatlandırmak için gizli “Azadlık Cemiyeti”ni kurdu.
Cemiyetin ilk üyeleri, Ali Han Töre Saguni, Abdülkerim Abbas (sonra Şarki Türkistan’ın İçişleri Bakan yardımcısı oldu.),
Kasımcan Kamberi (Askeri Adliye Başkanı), …vb. oldu.
1944 yılına kadar teşkilatlanmaya ve güçlenmeye çalışıldı ve hürriyet için uygun şerait fırsatı kollandı.
Bolşeviklerin ayaklanarak ortaya çıktığı 7 Kasım’da (1917), “Biz İslam ve hürriyet bayrağını dalgalandıralım, aynı gün ortaya
çıkalım” diye Ali Han Töre, 7 Kasım 1944’te silahlı mücadeleyi başlattı.
Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin Kurulması ve İlanı:
İstiklal mücadelesi ve cumhuriyetin ilanı konusunda Kutluk Han Şakirov, “Babam, ilçe ve köylerdeki silahlı mücahitlere haber
gönderdi ve – aynı gün aynı saatte siz dıştan Gulca’ya hücum edin, biz de içte mücadeleye başlayacağız.- dedi. Bu plan
tamamen uygulandı. Üç gün içerisinde Gulca Şehri tamamen ele geçirildi. Aynı zaman da Şarki Türkistan İslam
Cumhuriyeti’ni ilan ettiler” dedi.
Ali Han Töre Vilayet Konağı’ndaki Çin bayrağını indirerek yırtmış ve ayağının altında çiğneyerek, “İşte İslam Bayrağımız”
demiş, daha önce hazırlanan ay yıldızlı ak bayrak dalgalandırılmış ve on iki bakandan oluşturulan hükümet ilan edilmiştir.
Ayrıca dokuz maddelik bir beyanat yayınlanmıştır.
Ali Han Töre bu Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı kabul edildi. O da kadrosunu şöyle tespit etmiştir:
Hekimbey Hoca ve Ebul Hayri Töre (Kazak) Cumhurbaşkanı yardımcıları,
Rahimcan Sabiri: İçişleri Bakanı, Askeri Bakan Muavini
Enver Musabeyov: Maliye Bakanı
Habib Yunisi (Tatar): Maarif Bakanı
Muhammedcan Mahsun : Ali Adliye (Yargıtay) Bakanı
Abdurrauf Mahzum : Hükümet Başkatibi
Salihcan Bay : Toprak, Yer ve Su Bakanı
Cani Yoldaş: Devlet Müfettiş Bakanı
Zünun Tabib : Askeri Muavin
Palinov ( Rus ) : Askeri Bakan
Ömercan : Levazımat Bakanı
Kerim Hacı : Milli Banka Bakanı
Seyfuddin Aziz : Propaganda Bakanı ( Daha sonra Maarif Bakanı oldu)
Abdürkerim Abbas : Matbuat Başkanı
Kasımcan Kamberi : Askeri Adliye Bakanı
Ahmed Efendi Kasımi : Ali Han Töre’nin Tercümanı
Gulca Şehrinde hakimiyet sağlandığında 4 savaş uçağı, 618 tüfek, 56 makinalı tüfek, 12 havan topu, bir kaç ton cephane ve
bomba ele geçirildi. Bu sırada SSCB Japon ve Merkezi Çin Hükümeti’ne karşı tampon devlet olarak Şarki Türkistan İslam
Cumhuriyeti’ni gizli olarak desteklemek zorunda kaldı. Şöyle ki, mesela 30 koyuna bir tüfek verdi ve tüfekler de Birinci Dünya
Savaşı’ndan kalma tüfeklerdi.
Müslüman Türki halktan (Özbek, Kazak ve diğerleri) askeri uzmanlar gönderdi. Kısa zamanda şu işler yapıldı: Vergi %50
azaltıldı, demokratik hürriyetler verildi; oy verme, çalışma saati,… vs. Din ve dilde serbestlik. Çinlilerin ellerindeki mallar
müsadere edildi.
Mücadelenin Genişlemesi:
Milli Ordu 8 Nisan 1945 yılında kurudu. Seferberlik ilan edildiğinde 100 bin müracaat olduğu halde 30 bin silah olduğu için 30
bin insan silah altına alındı. Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında 85 bin kişilik Çin Ordusu’na karşı savaşarak başarı kazanıldı.
İli, Terbegatay ve Altay vilayetleri azad edildi. Manas Deryası’na ulaşıldı. Şarki Türkistan Çin Ordusu ile savaşıldı. Sonra da
Milliyetçi Çin’den gelen ordu ile de savaşılarak, ona da galebe çalındı. ( 1945 )
1945-1946 yılları arası daima Çin askerleriyle vuruşmayla geçti. Çin askerlerinin elinden kışlayı, havaalanını Budistlerin
tapınağını ele geçirdiler. Gulca etrafındaki düşman yok edilinceye kadar 3 binden fazla mücahit şehit edildi. 6 bin mücahit
yaralandı. Şehit ailelerine yardım amacıyla “Şehit Meçruhlar Cemiyeti” kuruldu, ailelere yardım edildi.
Ordu içinde Gani Batur (Uygur), Fatih Batur (Tatar), Osman Batur (Kazak), Ekber Batur (Kazak), General Palinov (Rus) gibi
cesur komutanlar yetişip çıktı. Şarki Türkistan Hükümeti Ali Han Töre’ye önceki faaliyetlerinden ve bu savaştaki
başarılarından dolayı Maraşal ünvanını verdi. Şarki Türkistan Halkı Ali Han Töre’ye Maraşal Ata, (baba) diye hitap ederlerdi.
Şarki Türkistan Ordusu Urumçi’ye kadar yaklaşmıştı. Eğer Ali Han Töre iki üç gün daha Ruslar tarafından kaçırılmasıydı,
Urumçi’de azad edilecekti.
Ali Han Töre’nin Kaçırılarak Taşkent’e Getirilmesi:
SSCB’nin Gulca Başkonsolosu Dabaşin, Şarki Türkistan Cumhuraşkanı Ali Han Töre’ye gelerek: “SSCB’nin Hükümet Başkanı
Stalin sizinle antlaşma götürmek istediler. Ama Ali Han Töre konsolosların bu sözlerine inanmadı. “Eğer antlaşma yapmak
istiyorsa sınıra gelsin” dedi.
Konsolosluk daha sonra, “Kazakistan-Çin sınırı olan Korgaz Şehri’nde Stalin sizinle görüşecek, sizi orada şu gün, şu saatte
bekleyecek” diye daha önce kurulmuş tuzağa Ali Han Töre’yi davet etti. Ali Han Töre buluşma yerine geldiğinde askeri bir
uçakla karşılaştı. Yanında yeterli koruması olmadığı için her hangi bir çatışmaya giremeden silahlı Rus askerleri tarafından bu
askeri uçakla Taşkent’e getirildi. Ortada ne Stalin vardı, ne de antlaşma. Yeni bağımsızlık savaşını kazanmaya çalışan Şarki
Türkistan Halkı’nın Devlet Başkanı Ali Han Töre böylece kaçırılmış oldu.
Ali Han Töre Taşkent’te iki yıl halktan uzak bir şekilde şehir dışında Bozbazar’daki hükümet misafirhanesinde tutuldu. Bu
yıllar arasında Ali Han Töre’nin Taşkent’e getirilip tutulduğundan halkın haberi olmadı. Ailesi de daha sonra 1947 yılının
Haziran ayında gizlice Taşkent’e çeşitli yollarla bir bir getirildi. En son 1960 yılında Ekrem Han geldi.
Bu müddet zarfında dış dünya ile alakası kesik şekilde gözaltında tutuldu. Daha hiç bir iş yaptırılmadı. Daha sonra siyasetten
uzak durması şartıyla Taşkent Şehri’nin Oktyabır, Şeytan Tahar ilçesi, Kahata mahallesi, Kalhoznu 25 adresinde 1976 yılına
kadar yaşadı.
Eserleri:
siyasi ve tıbbi kitaplar yazmıştır: Tarih-i Muhammedi (2 cilt, 1991 yılında 100.000 adet basıldı.), Emir Timur Tüzükleri
(Kutlukhan Şakirov tarafından şuan İstanbul’da Türkçe baskısına hazırlanıyor), Türkistan Gaykusu”(2 cilt), “Şifayi İlan”
(Hastalıklar Devası), “Şiirler Toplusu”, “Ahmed Daniş”, “Nevadir ül Vekai” (Farsça’dan Tercüme) ve Herman Vamberi,
“Buhara veya Maveraünnehir Tarihi” (Tercüme).
“Türküstan Gaygusu”: “1960 sonlarında gizli yazılmış ve vakti geldiğinde neşrini varislerine vasiyet etmiştir. Hazırda oğulları
onu neşre çalışmaktadırlar. “Esasul İman” kitabı da gizli yazılmış, elden-ele gezerek muhtelif meclis ve toplantılarda
okunmuştur.
Ayrıca Ali Han Töre Taşkent’e getirdikten sonra Stalin tarafından Şarki Türkistan’da neler yaptıklarını her şeyi ile yazmasını
istedi. Netice de 60 sayfalık iki nüsha yazılan eser, müsvetteleri ile beraber elinden alınmış ve Moskova’ya gönderilmişti
. 1-Yılmaz Öztuna, İslam Devletleri, 1.Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989, s.685
2-Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
3- Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
4-Vincent Monteil, Sovyet Müslümanları, Pınar Yayınları, Tercüme Mete Çamdereli, Yıldızlar Matbaacılık, A.Ş. istanbul 1992,
s.188)
5- Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
6- Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
7- Abdulhakim Baki İltebir, “Marşal Ali Han Töre kalbimizde, Mübarize içinde olan bir hayat”, Doğu Türkistan Sesi Gazeti,
Doğu Türkistan Dayanışma Derneği Yayını, Özel sayı:1-1993, s. 14.
8- Ali Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
9-Ali Ali Han Töre’nin oğlu Prof. Dr. Asil Han Şakirov’la Haziran 1993’te Taşkent’te yapılan görüşme
10– Ali Han Töre’nin oğlu Prof. Dr. Asil Han Şakirov’la Haziran 1993’te Taşkent’te yapılan görüşme
11- Han Töre’nin oğlu Doç. Dr. Kutluk Han Şakirov’la Mayıs 1993 Taşkent’te yapılan görüşme
Tanrı Dağı Akademisi