Şu(Kaşgar) Destanı: Türklerin Büyük İskender ile İmtihanı


Su-destani

Bahadır AVŞAR

Kaşgarlı Mahmud’un Divan-i Lügati’t Türk’te kaydettiği destan, ilk görünüşte tarihi yönden Makedonyalı İskender’in İran üzerinden Türkistan’a yaptığı sefer anında, Türk Kağanlarından ŞU’nun davranışları konu olarak işlenmekte ise de, gerçekte, destanın tarihi kaynakları çok daha önceki asırlara çıkmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un Şu adı ile kaydettiği destanın, aslında SAKA destanı olduğu anlaşılıyor. Kaşgarin miladdan ünceki adinin  Şu ikenliginde Şübe yoktur. Kırgızlar ise ŞU (Kaşgar)kelimesini ÇU şeklinde zikir etmektedirler. Çin tarihlerinde, ŞU’larla yani eski Kaşgariya devletine ilgili tarihi izleri milattan önce 1116 Çin tarihlerine karışmış olarak görmekteyiz.

Şu Destanı hakkında kaynaklar farklı araştırma sonuçlarına ulaşmaktadır. Destanların içeriğini Milletin sözel hafızasının oluşturduğu fikrinden hareketle Şu Destanı’nı anlatmaya çalışacağız. Bu doğrultuda, Şu(Kaşgar) Destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi.

Şu (Kaşgar) Destanı’nda müzik ve ezgi önemli bir rol oynar; ama bu müzik insan sesine değil, sazların sesine dayanır. Destanın kahramanı genç kağan Şu(Kaşgar), Türk destanlarının yerinde durmayan hareketli ve atak yiğitlerinden daha değişik bir yapıdadır. Rakibi Büyük İskender’den, Kaşgarlı Mahmud Divan ü Lügat-it Türk’de Zülkarneyn olarak bahseder. Kağan Şu, beden ve ruh yapısı ile daha çok, Osmanlı hakanı 3. Selim’i andırır. Şu Kağan, 3. Selim gibi içli, sanatçı, düşünceli ve mantıklı biridir.

Şu (Kaşgar)Destanı’nı ilginç kılan bir başka özellik ise, Türkmen isminin kaynağını ne olduğunu açıklamasıdır. Büyük İskender’in, Hakan Şu’nun hakimiyetindeki bölgeyi istilası sırasında Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de Şu Destan içinde yer almaktadır.

ŞU(Kaşgar) DESTANI

Şu(Kaşgar) Kalesi; Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu(Kaşgar) tarafından yapılmış bir kaleydi. Ne var ki Hakanın sarayı Balasagun’da idi. Kalede ve Balasagun’da, o çağların en güçlü, en büyük ordusu bulunuyordu. Şehir varsıldı(zengindi). Öyle ki, her gün, Şu(Kaşgar) Hakanın sarayının önünde, ordu beyleri için 365 nöbet vurulurdu.

BÜYÜK İSKENDER’İN DOĞU SEFERİ

Bu sıralarda, bir ismine de “Zülkarneyn” denilen Makedonya Kralı İskender; ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya’dan İran içlerine doğru önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş, ülkesini ellerinden almıştı. İskender, Semerkand’a kadar gelmiş ve burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere doğru ilerlemişti.

İskender’in, Balasagun’a ve Şu(Kaşgar) Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu’nun gözcüleri gelip bildirdiler.

Dediler ki: “İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral, ordusuyla bize yaklaşmaktadır. Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş, yerle bir etmiştir. Bize ne buyurursun? Savaşalım mı?”

Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi göründü. Çünkü çok daha önce, en güvendiği yiğitlerden 40 kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti. Yiğitler kimseye görünmeden, gizlice gidip Hucend Irmağı’nın kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı. Getirdikleri haberden, Hakanlarının kaygılanıp yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı. Hakanın gönlü rahattı.

ŞU(Kaşgar) ’NUN GÜMÜŞTEN HAVUZU

Hakan Şu’(Kaşgar)nun bir havuzu vardı; gümüştendi. Bu işten çok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı. Her yere taşınabilecek biçimdeydi. Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde içine su doldurtur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi. Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini izlemek Hakan’ı dinlendirir, dinlenirken seferle ulusunun geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı.

Haberciler geldikleri zaman yine gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları izleyip dinleniyordu. Habercilerin:

– Nasıl buyurursunuz? İskender’le savaşalım mı? Diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi:

– Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda nasıl güzel güzel yüzüyor; nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar? Dedi.

Haberciler, Hakanlarının bu sözünü olağandışı karşıladılar; ona kuşku ile baktılar. “Herhâlde Hakanımızın hiç bir hazırlığı yok; ne yapacağını bilemiyor.” diye düşündüler. O sırada İskender, Hucend Irmağı’nı geçmişti.

İSKENDER BALASAGUN’DA

Vakit, gece yarısına geliyordu. Hucend Irmağı’nın kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği 40 yiğit, yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler; gece vakti İskender’in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Hakan Şu’ya haber verdiler. Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu(Kaşgar), yiğitlerin sözü üzerine birden gece yarısı göç davulunun çalınmasını buyurdu. Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola çıktı.

Bu durum, halkı şaşırttı. Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular. Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları ata atlayan halk Hakanla birlikte yola düştü. Sabah olurken, şehirde hemen hemen hiç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu.

İŞU KALESİNDE KALAN 22 TÜRK

Bütün halkın, Hakan Şu(Kaşgar)’nun arkasından gitmiş olmasına karşın, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan 22 kişi, ne yapacağını bilemeden Şu(Kaşgar) Kalesi’nde kalmışlardı. Bu 22 kişi, ne yapacaklarını düşünürken yanlarına 2 kişi daha geldi. Kap kaçakları toplamışlar, sırtlarına yüklenmişler, öyle taşıyorlardı. Yorgundular. Yine de pek duracağa benzemiyorlardı. Önceki 20 kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler. Ayrıca: – İskender dedikleri her kim ise, burada uzun süre kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider. Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler.

Şu Destanı’nda Türkmen isminin kökeni

İskender gelip de uzun saçlı 22 kişiyi görünce: “Türk mânend” dedi. “Bunlar Türk’e benziyorlar” demişti. Bu yüzden 22 kişinin soylarının ismi “Türkmen” olarak kaldı. Giden iki kişi gittikleri için tamı tamına Türkmen sayılmadılar. 24 boydan 22’si “Türkmen”, kalan 2’si “Kalaç” diye bilindi.

Şu(Kaşgar), Büyük İskender’i Karşılayabilecek Kadar Güçlendi Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüşlerdi. Çin’e yakın Uygur iline vardıklarında Şu(Kaşgar), İskender’i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi soydaşları arasında bulunduğu için İskender’den daha güçlü bir duruma geldiğini düşündü. Bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender’in üstüne yolladı. Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, deneyimlerinin olmadığını ileri sürdü. Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi. Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, deneyimli bir Subaşını askerleriyle birlikte gönderdi.

İSKENDER VE ŞU(Kaşgar) BİRLİKLERİ KARŞILAŞIYOR

Hakan Şu(Kaşgar)’nun seçtiği gençlerin oluşturduğu birlik bir zaman sonra İskender’in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar. Türk Erleri, İskender’in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı. Çok kanlı bir baskındı bu; ölüm kalım konusuydu. İskender’in öncü birlikleri bozguna uğradı. Türk erlerinden biri, İskender’in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender’in askerinin kanıyla bulanmıştı. Ertesi sabah güneş ışıkları, bu kanlı altınları parıldattı.

Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp “Altın Kan! Altın kan!” diye bağırıştılar. O günden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın ismi “Altun Han Dağı” oldu ve öyle söylenip geldi.

ŞU(Kaşgar) VE İSKENDER ARASINDA BARIŞ

Baskından sonra Şu(Kaşgar) Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar, barış yaptılar. Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi. Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı. Uygurlar ile öteki Türk boyları şehirlere yerleşti. Şu(Kaşgar) Hakan da Balasagun’a döndü. Şu(Kaşgar) kalesini sağlamlaştırdı, şehri geliştirdi. Bütün bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu. Bu tılsım öyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu. Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yüzünden daha öteye geçemediler, şehri aşamadılar.

http://akademikperspektif.com/2014/08/05/su-destani-turklerin-buyuk-iskender-ile-imtihani/

DOĞU TÜRKİSTANDA KÜLTÜR KATLİAMI VE DİRENİŞ YOLU


(5.BÖLÜM)

118555

Mehmet Emin HAZRET

Dünya Milletleri Milli Dillerini  Nasıl Koruyorlar ?  – 5

2 Bin senedir vatansız yaşayan Yahudilerden “vatanın neresi?” diye soranlara, Yahudiler hep “Vatanım Tevrat’tır” diye cevap vermişler.Tevrat’ı okuyabilmek için İbrence dili bilmek zorunda olan Yahudiler,dilini kaybetmediği için sonunda bir araya gelmiş,vatanını bulmuştur. Dünya dil bilimcileri,ölmüş bir dilin tekrar dirilmesini konu alan araştırmalarında İbranice’yi   örnek dil  olarak gösterirler.

Bugün Dünyada İngilizce konuşan 56, Fransızca konuşan 54 ülke bulunmaktadır.Fransa 1994’de  Fransa Parlamentosundan “Fransız Dilini Koruma Yasası” çıkartmıştır. “Ana yasada,Cumhuriyetin dili olarak kabul edilmiş olan Fransız dili,Fransız kişiliğini ve ata mirasını gösteren temel unsurdur.Eğitim,çalışma,kamu ilişkileri ve hizmetleri için kullanılacak dil Fransızcadır.” şeklinde  başlanan yasada medya, reklam, tercüme,yazışma,tabela, konuşma vebenzeri dille ilgili  tüm alanları kapsamaktadır. Fransa dil ihraç eden,yabancı dile karşı tarihten beri  mesafeli duran bir ülkedir.K endi ülkesinden başka 53 ülke Fransız dilini devlet dili olarak kullanmasına rağmen yine de dil koruma yasası çıkartmıştır.Fransa ,Avrupa Birliğ resmi dilinin İngilizce değil,Fransızca olması için de uzun yıllardan beri etkili lobi faaliyetlerini yürütmektedir.

Ukrayna’da nüfusun üçte ikisinin Rusça konuşmasına, pek çok radyo ve televizyonun Rusça yayın yapmasına rağmen, 2004 yılında ulusal televizyon ve radyolarda Rusça yayınlara yasak  kararı  getirilmiştir.

Ukrayna, Sovyetler Birliği’nden ayrıldığını ilan ettiğinden bu yana Ukraynaca’yı resmi dil haline getirmeye çalışıyor. 2005 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Bizzat Meclis başkanı da dahil Ukrayna’da nüfusun yüzde 65’i günlük yaşamında Rusça konuşuyordu. Rusça ile Ukraynaca aslında Türkiye Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesine veya Özbekçe ile Uygurcaya kadar yakın akraba dillerdir.Ukrayna eğitimden,medyaya resmi dairelerden sokak diline kadar Ukrayna dilini koruma yolunda disiplinli bir adımla politikasını sürdürmektedir.

Kazakistan Biz Uygurların yakın akrabası ve komşusudur.Kazakistan parlamentosu,Kazak dilini koruma ve geliştirme konusunda 1992’de bir yasa çıkarmıştır.Bu yasa gereği 1993 yılından  başlayarak Kazakça bilmeyen Kazakistan Vatandaşları için   Milletvekili seçilme hakkı verilmemektedir. Kazakistan hükümetinin bütün çabalarına rağmen 2015 yılı  verilerine göre Kazakistan nüfusunun  %77.7 si Rusça konuşmaktadır. Şu anda Rusya Üniversitelerinde okumakta olan Kazak öğrenci  sayısı  ise, 20 binden fazladır.Kazakların çoğunluğu hala Moskova televizyonlarını seyrediyorlar.Ailelerde,sokaklarda Rusça konuşuyorlar.Kazakça konuşanların bile her 3 kelimeden biri Rusça kelime karışıyor.Kazakistan’ın Kazak dilini yaşatabilme süreci çok çetin sancılar içinde geçmektedir.Dil kaybedildikten sonra geri olma süresi çok uzun ve sancılı  olmaktadır.

Sovyetler Birliği’nden ayrılan Baltık ülkelerindeki dil yasaları ve Uygulamalarını Uygurlar mutlaka bilmelidir. Çünkü bu konu çok önemlidir.Estonya,Letonya,Litvanya da ülke nüfusunun   % 35-40’ı Ruslardan oluşuyordu.Bu ülkelerdeki Rusların çoğu bu ülkelerde doğup büyümüş,ülkeyi kendi vatanı bilen insanlardı.Ülkelerin bağımsızlığı için yapılan referandumda Rusların çoğunluğu “evet” oyu kollanmışlardır.Ancak Rusça konuşuyorlardı.Bu küçük Baltık ülkeleri dil kanunu çıkarttılar.Kanun gereği ülke dilini bilmeyenlere vatandaşlık hakkı verilmeyecekti.Böylelikle Estonya,Letonya,Litvanya’da 1,5 milyon Rus vatandaşlık haklarından mahrum kaldılar.Ruslar bu ülkeleri yöneten millet olduğu için yerli halkın dilini öğrenme ihtiyacını hiç his etmemişlerdi.Birden vatansız duruma düşen Ruslar şaşkınlık içinde kaldılar.Genç Ruslar dil kurslarına gittiler, dil imtihanından geçerek diploma alanlar tekrar vatandaşlık kazandılar.Dil öğrenemeyenler uzun yıllar yaşadığı,sevdiği bu vatanındaki ev barkını satarak Rusya’ya gittiler.Hala kimliksiz,pasaportsuz yaşamaya mecbur olan Ruslarda vardır.Avrupa Birliği üyesi olan bu Baltık Ülkeleri,Avrupa Birliğinin insan haklar konusundaki itirazlarına rağmen tavırlarını değiştirmediler.Estonya dil konusundaki tavizsiz kararlılığını daha ileri götürmektedir.Estonya sokaklarında sivil dil polisleri vardır.Otobüste,mağazalarda,sokakta Estonya dilinde değil,Rusça konuşanlara para cezası yazıyorlar,cezada çok ağırdır.

Bu ülkeler,Sovyetler birliği devrinde ağır tahribata uğrayan ana dillerini korumak ve yaşatmak için sert tedbirleri almaya devam etmekte,Rusya’nın ve Avrupa birliğinin uyarılırına pek kulak asmamaktadır.Doğu Türkistan’da bugün uygulanan Uygur diline yönelik sert yasaklamalar,gün gelir ters yöne çevrilebilir.

Biz Uygurlar insanlık alemine şöyle haykırmakla yüzdeyüz  haklıyız; Yer küre özerinde tükenmekte olan hayvan,böcek ve bitki türlerini koruma altına almak için organize olan sivil toplum kuruluşları ve çevre – ekoloji gönüllüleri vardır.Bu projelere Devletlerin ayrdığı  bütçeleri vardır.Günümüzdeki Doğu Türkistan’da Bir medeniyet,bir dil ve bir insan türü yok olma tehlikesi ile kar karşıya bulunmaktadır. 21.Yüzyılda işgalcı Çin’in bu barbarlığına ,dur,diyecek insanlık nerede?Nerede bu Birleşmiş Milletler?  Nerede bu   Örgütünün adaleti?        (5. Bölümün sonu-devam edecek.)

http://www.uyghurnet.org/dogu-turkistanda-kultur-katliami-ve-direnis-yolu-5/

DOĞU TÜRKİSTANDA KÜLTÜR KATLİAMI VE DİRENİŞ YOLU


(4.Bölüm)

118555

Mehmet Emin HAZRET

Çin’in Çifte Standardı-4

Doğu Türkistan’da Uygur dilini eğitim ve resmi dairelerden kaldıran Çin,dünya ülkelerinde Konfüçyüs Enstitüsü kurmak sureti ile Çin dili ve kültürünü dünyaya yaymak için büyük miktarda bütçe ayırmaktadır.Türkiye’de bile Boğaziçi Üniversitesi Konfüçyüs Enstitüsü,  Orta Doğu Teknik Üniversitesi  Konfüçyus Merkezi,Okan Üniversitesi Konfüçyüs Enistüsü vardır.Çin dili ve kültürünü Türk halkına sevdirmek için eğitim,etkinlik,yayınlar yapmaktadırlar.Çinin Türkiye’de Çin kültürünü tanıtmak,Çin diline özendirmek için yayın yapmakta olduğu CTV,Turkish.china.com,Turkish.cri.cn gibi televizyon,radyo,internet yayınları bulunmaktadır.

Ayrıca Çinli azınlıklar yaşayan ülkeler nezdinde diplomatik girişimde bulunarak,demokrasi kuralları ile demokrasiyi vurmak sureti ile o ülkelerdeki Çinli azınlıklar için okul açılmasını sağlamakta,hatta resmi dairelerde bile Çin dilini geçerli kılmaktadır.Bugün Amerika’nın Los angeles,San Fransisco şehirlerinin cadde,sokak tabelaları İngilizce ve Çince yazılmaktadır.Amerika,Kanada,Avustralya’da Çin göçmenlerinin çocukları için Çin dili ana,ilk okullar vardır.Malezya Bir üniter  devlettir.Tarihte önce Hollandalılar, sonra İngilizler Malezya’yı işgal altında tutarken maden ocaklarında çalıştırmak için Çinli köle işçileri bu ülkeye getirmişlerdir.Malezya’da bugün Çin dili ana okul,ilk,orta,lise Üniversiteler vardır.Malezya’nın devlet resmi dili Malay ve İngiliz dili olmasına rağmen Çinli azınlıklar için demokrasinin tüm imkanları sunulmuştur.Çinin diplomatik girişimi sonucu,Malezya hükümeti Çin dilinde eğitim veren “Nenfang Şöyuan” (Güney Kolej)ne Malezya eğitim bakanlığı,devlet Üniversitesi statüsünü vermiştir.

Çin, hatta güney komşusu Myammar’da yaşayan 150 bin Çin kökenli Kokang’lara 50 yıldan beri  silah ve cephane desteği sağlamak sureti ile 1989’da Kokangların yüksek özerklik statüsü almasını sağlamış ve aslında var olan Çin dili eğitimi için, Çin devleti büyük miktarda altı yapı yatırımı yaparak,eğitim,telekomünikasyon,internet ve resmi dairelerde Çin dili kullanımını kolaylaştırmıştır. Çin ordusu bugün,hatta şimdi ben bu yazıyı yazarken bile Myammar sınırları içinde bütün uluslar arası hukuku çiğneyerek, Kokang gerilla ordusu ile  omuz omuza vererek Myammar devlet ordusuna karşı savaşmaktadır.

Çin, bütün dünyadaki  etnik Çin kökenlilerin Çinli olarak kültür, gelenek ve göreneklerini yaşatabilmesi için diploması ve ordu dahil her kozunu kullanırken,Kendi sınırları içindeki,kendi vatandaşları olan 15 milyon Uygur Türkünün tüm maddi varlıklarını tamamen ele geçirdikten sonra, dili ve dini’nden koparmak için 21.yüzyılın çağdaş dünyasında utanç verici yöntemleri kullanmaktadır.

Dünyadaki üstün medeniyetler,başka medeniyetleri asimilasyon yaparken kendi çekici gücünü kullanarak,başka medeniyetlerin kendi medeniyet denizine suya susamış balık gibi intizarlık içinde atlamasını sağlayarak gerçekleştirmişlerdir.Zorlayıcı devlet rejimi,baskıcı politikayı araç olarak kullanmak sureti ile,güç ve zorbalıkla bir dili,bir kültürü katletme girişimini ancak barbar milletler yapabilir.Çinin,Türk ve İslam medeniyetinin birikiminden oluşan büyük ve engin Uygur kültürüne tüm devlet gücünü kullanarak saldırması,Çin medeniyetinin,Türk ve İslam medeniyeti karşısında çok cılız kaldığının itirafıdır.

    Uygurlar Çin diline Karşı mı?

Uygurlar Çin diline karşı değildir. “çift dilli eğitim”e hiç karşı değildir.Biz, Çift dilli eğitim lisede başlamalı, diyoruz.Dünyadaki akademik araştırmaların sonucu bunu gerektiriyor.Bugün Doğu Türkistan’da 3 yaşındaki yavru annesinin koçağından alınıp Çin dili ana okula götürülüyor.Araştırmalara göre ana ve ilk okuldan başlayarak başka dilde eğitime tabı tutulan çocukların zekası gelişmiyor,iki kültür arasında travma geçiriyor.Böyle öğrencilerden yetenek çıkmıyor.Dahi hiç çıkmıyor.Amerika ve Avrupa’da kendi kültüründen koparılanların çoğu büyüdüğünde hamallık,vasıfsız işçilik ve hizmet sektöründe basit eleman olarak çalışmışlar.Üniversite bitirenlerden parlak bir gelecek vaat edenler çok az çıkmıştır.

Biz Uygurlar,tarihi,coğrafi ve siyasi nedenlerden dolayı bilim ve teknolojide çok gerilerde kaldık.Bugün Uygurlar sanayi toplumu bile olamadı.Biz Uygurlar bilime çok aç bir toplumuz.Gençlerimizin bilime,teknolojiye olan merakı,öğrenme isteği inanılmaz derecede yüksektir.Köylerde anne babalar gece gündüz tarlalarda çalışarak,bazıları bahçelerini,oturduğu evi satarak çocuklarını Üniversitelere göndermektedir. Koyunlarını, tavuk ,civcivlerini, bahçelerindeki meyveleri satarak uzaklarda okumakta olan çocuklarını harçsız bırakmayan anne babalar çoktur.Çocuklarda Anne babaları,azız vatanını mahcup bırakmamak için azim ve şecaat ile çalışmaktadırlar.Ancak,başarısı ile öne çıkanlar yine Uygur dili eğitiminde orta okulu tamamlamış, lisede Çinceyi ek öğrenmeye başlayan,Üniversitede Çince imtihanı göğüsleyenlerdir. Üniversitede Çin dili ile meslek okuyup,İngiliz dilini beraber götürmüş,yüksek lisans ve doktorasını yapmak için yurt dışına gidenler arasında bugün NASA da en üst düzey mühendis olarak çalışan,Harvard,Yale gibi onlarca Üniversiteleri tamamlayıp,kendi mesleki alanlarında Uygur milleti için şan ve şeref kazandıranların hepsi ana diline hakim olduktan sonra Çince ve başka yabancı  dil ile eğitimini sürdürmüş olanlardır.

Ana dilini iyi bilmeden tefekkür kabiliyeti gelişmez.Başka bir dili kolay ve hızlı öğrenemezsiniz.Bu yüzden diyoruz ki,ilk önce ana dili iyi öğrenin,sonra Çince ve başka dillere yüzlenin.O zaman bilginin sonsuz okyanusuna açılabilirsiniz.Bende ilk,orta,liseyi Uygurca tamamladım.Çinceyi Lise yıllarımda kendi kendime öğrenmeye başladım.Üniversitede bir yıllık hazırlık sınıfında Çince eğitim gördüm.Üniversiteyi Uygur dilinde okuyup tamamladım.Lisans üstü eğitimimi Pekin’de Çince tamamladım.Türkiye’ye gelince 4 ay TÖMER de Türkçe öğrendim.Ondan sonra Doğu Türkistan hakkında gazetelere yazılarımı Türkçe yazmaya başladım.Uygur Türkçesini iyi bilmeseydim,Türkiye Türkçesini bunca hızlı kavrayabilmem mümkün değildi.Bugün Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye okumaya gelen öğrenciler içinde Uygurcayı iyi bilenler 6 ay Türkçe öğrenip Üniversite imtihanından geçerek Türk öğrenciler ile uyum içinde Üniversiteyi devam ettirmektedir.Ana,ilk okuldan Üniversiteye kadar  Çince okuyan,Uygurcayı hiç bilmeyen Uygur öğrenciler çok zorlanmakta,iki sene Türkçe kurslarda okumasına rağmen lisans üstü imtihandan geçemeden memlekete geri dönenler,veya burada başka basit bir işe girip çalışmaya mecbur olanlar vardır. Kendi dilini diğer dile,diğer bir dili kendi diline tercüme yapma yeteneği olmayanlar dil öğrenmiş sayılmaz.Bir dili yiyip bitirme pahasına diğer bir dili öğrenmiş olanların millete bir yararı olmaz.Uygur gençler şunu iyi bilmelidir,başka bir dili Uygur dilinin yerine koymak için öğrenmek,ana dile yapılmış olan en büyük kötülüktür,ihanettir.Çince öğrenmek Çinlileşmenin,İngilizce öğrenmek İngilizleşmenin aracı olmamalı.Bilim yok etmenin değil,yaşatmanın aracıdır.Dil öğrenmek var olan dili yok etmenin aracı haline geldiğinde,bilim bilim olmaktan çıkar,zulüm aracına dönüşür.Tüm milletlerin aydınları bilgisini kendi halkına hizmet etmek,çağdaş milletlerin öne geçirmek için bilim öğreniyorlar.Biz Uygurlar içinde öyle.

Eğitim dilinden dışlanmış dil,kültürel dil olma vasfını kaybedecek,sokak dili  seviyesine inecektir.Bir dil sokak dili vasfını bile kaybettiğinde,o dilin sahibi olan millet yok olmuş olacaktır.Uygurlar için dil meselesi ölüm kalım meselesidir.Yavrularımızı Uygur veya  Çin dili ana,ilk okuluna vermeyi tercih etmek,Bizim öz taraf veya düşman tarafta yer aldığımızın kanıtıdır.Uygur toplumunun geleceğinin nasıl olacağı,Uygurları yok etmek için bel bağlayanlar tarafından değil,Uygurların köle olmasına razı olup olmaması arasında seçim yapan bize bağlıdır.Dil kültürün temelidir.Uygur dili Uygur kültürünün temelidir.Bizim öğreneceğimiz diğer bir dil amacımıza ulaşmanın aracıdır.Yanı,ulaşım aracı gibi.

Ana,ilk okuldan Çince başlayan bir  Uygur çocuk,ilk okulda hesap dersi öğrenmeyecek mi? Orta okul,lisede Çincenin 20 binden fazla harfini öğrenmek için Lugat sayfaları içinde gezerek vakit tüketirken, matematik,kimya,fizik öğrenmeye nasıl vakit bulacak? Hem Çince dil,hem mesleki dersler gençlerimizi dersten soğutmaktan başka ne işe yarayabilir? Bu tür eğitim sistemi,milletimizin geleceği olan  Uygur çocuklarımızı zekasını, bozulmuş yumurtaya dönüştürmekten başka bir işe yaradı mı? Uygur evlatları,Uygur tarihini,Uygur etnoloji (folklor,tarihi yadigarlıklar,milli kültürel  gelenekler, milli psikoloji…) bilgilerini kesinlikle öğrenmesi şarttır.Çin dilinde Uygurların geçmişi hakkında gerçekleri yansıtan tek bir akademik eser bulmak mümkün değildir.Uygurların geçmişi hakkında doğru bilgi tek Uygur ve Türk bilim adamları emekleri ile gün ışığına çıkmıştır.Uygurların geçmişine gidecek doğru yol Uygur dilidir.Geçmişi olmayan milletin geleceği yoktur.Geçmişi bilmeyen,geleceği göremez.Çinin,Uygurların geçmişini silmek çabaları bunun içindir.Dil milletin hafızasıdır.Milli hafızamızın silinmesine kesinlikle izin vermemeliyiz.Bilimin temeli matematiktir.Matematik buluşun,disiplinin anahtarıdır.İlk ve orta okulda matematik temeli zayıf ola,lise ve Üniversitede matematikten nefret edeceklerdir.Kaç dil biliyorsanız bilin,matematik bilmiyorsanız bilim adamı olmanız mümkün değildir.Bu yüzden Çin eğitim sistemi Uygur yeni kuşakların zekasını törpülemek üzerine kurulmuştur.

Eğer Çin hakimiyetinde Uygurlara karşı iyi niyet olsaydı, eğitim sistemini, Allah Uygur ve Müslüman yaradan çocuklarımızı,Çinli ve ateiste dönüştürme temeli özerine kurmazdı.Bu amaç için  dev bütçe ayırmak yerine Pekinde veya Urumçide bir tercümanlık koleji açardı ve tüm eğitim,bilim,fen,teknoloji kitaplarını sürekli Uygurcaya tercüme etme işini organize ederek,Uygur toplumunun aydınlanması için katkı sağlamış olurdu.

Buluş tefekküre,tefekkür dile bağlıdır.Buluşun kaynağı ana dilde tefekkürde yatmaktadır.Tüm alimlerin öz geçmişini okuyun,ana dili iyi bilmeyen alim bulamazsınız.Japonya’da 20 den fazla Nobel ödül sahibi vardır.Hepsi ana okuldan Üniversiteye kadar Japonya’da Japon dilinde eğitim görmüş kişilerdir.Tabii ki,bir,iki,hatta üç yabancı dili de vardır.Japonya’da eğitim Japoncadır.Teknolojinin bazı dallarında Japonya,Amerika’dan daha ileridir.Çin’de eğitim Çin dilindedir.Dünyanın en kalabalık tercümanlar ordusu Çin’dedir.Çin’de bilim,fen,teknoloji dallarında ayrı,ayrı tercüme neşir efkar kurumları olmakla beraber,27 eyalet ve 21 büyük şehir,Hongkong,Makao,Tayvan’da tercüme yayın merkezleri bulunmaktadır.yanı Çin,Çin dilini kenara iterek,İngilizce ve Japonca ile kalkınma yoluna gitmemiştir,belki Çin diline sarılarak ilerlemektedir.Eğer gelişmiş bir medeniyeti temsil eden dil kalkınma gerçekleşiyorsa,neden resmi dili İngilizce olan Filipinler Japonya’yı geçemedi? Devlet dilinin biri İngiliz dili olan ve eğitim dili İngilizce olan Pakistan neden Çin’den çok gerilerde? Dil milletin kanadıdır.Her kuşun uçma yeteneği kendi kanadının gücüne bağlıdır.Başkasından ödünç alarak uçanları gördünüz mü? ( 4.Bölümün sonu-devam edecek)

Kaynak  :  马来西亚唯一一所中文大学“南方大学学院”

http://www.uyghurnet.org/dogu-turkistanda-kultur-katliami-ve-direnis-yolu4/