
Orta Asya Türklerinde görülen Y-DNA haplogrupları G, J, K, L, N, Q, R genel olarak F haplogrubunun türevleridir. Yani F grubuna mensuptur. Sondan eklemeli diller de 45.000 yıl önceki F haplogrubundan türemiştir.
Paylaştığım haritada Proto Türk (Ön Türk) tabiri ile genel olarak MÖ 200-MS 500 yılları arasında yaşamış olan öncü Türkleri kastettim. Ancak bu daha öncesini de kapsıyor olabilir, bunu yeni antik DNA örnekleri zamanla ortaya çıkaracaktır. Bir çok tez Türklerin, İç Asya’ya Batı Asya’dan gittiğini, Sümerce-Türkçe, Elamca-Türkçe, Hattice-Türkçe, Hurrice-Türkçe vb diller arasındaki benzerliklerden yola çıkarak öne sürmektedir. Dolayısıyla MÖ 10.000-8.000 arasında koyun ve keçiyi evcilleştiren yarı göçebe halkların, Batı Asya’dan Orta Asya’ya göç ettikleri veya MÖ 4000 dolaylarında İç Asya’dan Ön Asya’ya da ters yönde göçlerin olduğu konusunda değişik görüşler mevcuttur. Bu bağlamda Ön Asya ve Orta Asya arasındaki ortak haplogruplar genel olarak G ve J’dir. Diğer taraftan, Zerjal’in savına göre, tarımı geliştiren, koyun ve keçiyi evcilleştiren G ve J haplogrupları, Anav kültürü üzerinden, L, N, R ve Q haplogrupları ile Orta Asya’da tahminen MÖ 6000 veya daha öncesinde buluşmuştur (Zerjal, 2002). Bu bağlamda her bir Türki unsurda kurucu unsurların farklı haplogruplardan olması gayet doğaldır. Ancak Zerjal’in bu görüşünü destekleyen antik DNA verileri henüz boşluğu tam olarak doldurmamaktadır. Nitekim F haplogrubundan ilk olarak, H haplogrubu ayrılmış ve Hindistan’da Dravid dillerine ön ayak olmuştur. Daha sonra G haplogrubu, F’den ayrılarak Ön Asya’ya ve oradan Avrupa’ya geçmiştir. J haplogrubunun bazı dalları da G’yi takiben Orta Asya’dan Batı Asya ve Avrupa’ya geçmiştir. Nitekim son çalışmalarda, 80.000 yıllık homosapienslerin Güney Çin’de bulunması, F’nin atalarının da Orta Asya çevrelerinde olduğuna işaret etmektedir. Batı Asya’ya giden ve sondan eklemeli dil konuşan Elam, Sümer, Hatti, Hurri, Urartu vb kültürleri oluşturanların da G ve J haplogrubu mensupları oldukları düşünülmektedir. Bükümlü diller olan Latince, Hellence ve Afroasyatik dillerin ise F kadar eski olan E haplogrubundan türediği düşünülebilir.
Şimdi, Türk budunlarındaki haplogrup çeşitliliğini bazı örneklerle açıklayalım.
Tatarlar, Argınlar, Balkarlar, Kumuklar ve Nogaylarda bulunan G haplogrubu varyasyonları damdan düşmüş olamaz elbette. Adige Çerkezlerinde bulunan G’den daha fazlası ve çeşitliliği Türki halklarda var. Yayımlamış olduğum haritada G’lerin hepsi Türk demiyoruz; ancak Ön Türklerin teşkilinde yer alan önemli haplogruplardan biri de G’dir. Haritamızda Gök Türkler öncesi Türki halklarda G’nin varlığını belirtiyoruz.
Örneğin Argınların kurucu unsuru güpegündüz G1 haplogrubu mensuplarıdır; bunun aksini etmek mümkün değildir. Kazakistanlı Argınlar geçmişte Karluklara bağlı bir boydur. G1 haplogrubunu oran olarak dünyada en fazla taşıyan halk Argınlardır. Ön Türklerin sadece R1a veya Q1a olduğunu iddia eden odaklar, Argınların Türkleşmiş olduğunu iddia edecek kadar genetiği basite indirgemekte ve tarih bilgisi yoksunluklarını açıkça belli etmektedirler. Karluk kökenli Argınlar, en az Başkurtlar, en az Oğuzlar kadar özbeöz Türk’tür ve Orta Asya’nın yerlisi bir halktır.
J1 konusuna gelecek olursak, bir çok varyasyonu Türki halklarda, Moğolistan’da bile mevcuttur. J1 haplogrubunun Batı Asya’da neredeyse hiç görülmeyen ender dalları da Ön Asya ve Avrupa’ya Orta Asyalı Türkler vasıtası ile getirilmiştir. Karadenizin kuzeyinde Sarmatlara ait antik J1 örnekleri tesadüf olamaz. Moğolistan’ın kuzeyindeki Hun mezarlarında da J haplogrubuna işaret eden veriler elde edilmiştir. Günümüz Moğol halklarında dahi az miktardaki J1’in varlığı dahi buna işaret etmektedir. J haplogrubunun paragrupsal verileri Shou vb genetik çalışmalarda tespit edilmiştir. Bu da J’nin köklerinin zannedildiğinin aksine Orta Asya olabileceğine bir işarettir.
J2’ye gelecek olursak, MÖ 50’ye tarihlenen Hun kurganında bulunmuştur ve otozomal yapı itibariyle günümüz Çuvaş Türklerine benzemektedir. 500 yıllık otozomal geçmişi dikkate alındığında bu örneğin Altay’daki geçmişi MÖ 500’lere kadar götürülebilir. MS 720 yılına (Gök Türk dönemine) ait J2 Altay örneği de Türkî otozomal yapıya sahiptir. Yine Hazar dönemi (7. ve 8. yy) R1a, J2 ve G örnekleri bulunmuştur. Tüm bunlar J2 haplogrubunun Hunlar zamanından günümüze kadar Türkler arasında yer aldığını göstermektedir. Hun ve İskit dönemlerinde, Altay dağında bulunan üç temel haplogrup: J2, Q1a ve R1a’dır.
FTDNA Oğuz Türkleri projesi ve diğer Türkî projelerden elde edilen genetik verilere bakıldığında, Oğuz Türklerinde en fazla sırasıyla J, N, G ve R1b ’nin olduğu görülür. Bu da Oğuzların Kuzey Kafkasya, İdil, Aral Gölü, Hazar Denizi arası bölgelerden geldiklerini açıkça göstermektedir. Nitekim o bölgelerde günümüzde ve antik DNA örnekleri baz alındığında bu dört haplogrup (G, J, N, R1b) mevcuttur. Karadenizin kuzeyindeki antik DNA örnekleri arasında G2, J2, R1a, R1b, N mevcuttur.
N ve R1b örnekleri İdil bölgesinin olmazsa olmazıdır. R1b örnekleri de otozomal yapı itibariyle Türkîdir. N, R1a ve Q1a örnekleri de antik mezarlarda bulunan diğer Türkî haplogruplardır ve otozomal yapılarının Türkî olduğu bilinmektedir.
Bunca antik Y-dna örneği varken hepsini görmezden gelip Ön Türkler Q’dur veya R1a’dır gibi bir çıkarım yapmak doğru değildir. Böyle bir çıkarımda bulunanlar, bilimsellikten uzaklaşarak „R1a olmayan Türk değildir veya Q1a olmayanlar Türk değildir“ mesajı vererek, Anadolu, Azerbaycan ve İran Türklüğünü aza indirgemek mi istiyorlar? Bu kimseler, bilimsel bulguları veya antik DNA örneklerini görmezden gelmektedirler ve bu güne kadar toplumda bir algı operasyonu yapmışlardır.
R1 tezini savunanlarla ve Q1 tezini savunanların tezleri, genetikteki son gelişmeler ve yeni bulgularla geçerliliğini kaybetmiştir. Gerek günümüz Orta Asyalı Türklerinde gerekse Ön Türklerde (Göktürklerin öncülerinde) G, J, K, N, Q, R haplogrupları mevcuttur. Bu haplogruplar da F HAPLOGRUBUNUN TÜREVLERİDİR. Antik DNA örneklerinde Türklerin Hunlar zamanından beri bu haplogrupları taşıdıkları bilimsel olarak antik DNA örnekleriyle tescil edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için web sitemizde kaynakları verilen makalelerimizi okuyabilirsiniz: www.haplogruplar.com
Türk kavramı, Gök Türklerle önem kazanmıştır ve zaman içinde Oğuz, Kıpçak, Tatar, Özbek, Uygur, Kırgız, Kazak, Balkar, Nogay, Kumuk vb halkların tamamını tanımlamak için kullanılmıştır. Türkler tarih boyunca budunlar halinde yaşamışlardır. Her bir budunun binlerce senelik geçmişi vardır. Örneğin Kırgızların ve Hunların MÖ 200’lerden beri Çin kaynaklarında adı ayrı ayrı geçmektedir. Aynı şekilde daha batıda (bugünki Kazakistan coğrafyasında, Karadeniz ve Kafkasyanın kuzeyinde) yaşayan Türkler, Tölesler adıyla Çin kaynaklarında geçmektedir. Her bir Türkî halk Çin kaynaklarında farklı adlarla geçmektedir. Aynı şekilde Hazar Denizinin doğusunda yaşayan Türkî grupların adları da Çin kaynaklarında çeşitli adlandırmalarla geçmektedir. Gök Türkler zamanında dahi Gök Türklerin Oğuzlar ve Kırgızlarla olan mücadeleleri geçmektedir. Türkler, genel olarak budunlar ve boylar halinde yaşamış, çoğu zaman birleşip imparatorluklar kurarken kimi zaman da küçük devletçikler şeklinde birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Ancak dilleri ortak olmakla birlikte Karadeniz ve Kafkasya’nın kuzeyinden Altay dağlarına, İran’dan Moğolistan’a ve Hazar Denizinden Çin’e kadar geniş bir alanda en hakim ulus olmayı başarmışlardır.
Bu bağlamda böyle büyük ve geçmişi olan bir milletin temelinin çok daha eskilere dayandığını düşünmek gayet doğaldır, her bir budunda farklı haplogrupların baskın olması gayet doğaldır. Bu durum Türklerin derleme bir topluluk olduğunu göstermez; aksine 40.000 yıl önceki F haplogrubunun hemen bir çok varyasyonunu taşıyan Türk toplumunun, F’nin dağılma noktasında bulunduğunu ve çok eski bir millet/ulus olduğunu gösterir. Yani diğer bir ifadeyle, F haplogrubundan türeyen gruplar, Orta Asya’dan dünyaya dağılmıştır. Orta Asya’nın farklı bölgelerinde kalan gruplar da kendi içlerinde çeşitli varyasyonlarla ayrışmıştır.
Örneğin Sibirya’da Yenisey bölgesini yurt edinen Kırgızlarda kurucu unsur R1a olabilir, ancak Başkurtlarda kurucu unsur R1a diyemeyiz çünkü Başkurtlarda en fazla görülen haplogrup R1b’dir.
Benzer şekilde Uygurlar (Dokuz Oğuz), Hazarlar ve Oğuzlarda kurucu unsurun Q ya da R1 olma ihtimali yoktur; Oğuzlar ve Hazarlar için J haplogrubu daha güçlü bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. Oğuzların bir boylar konfederasyonu olduğu düşünüldüğünde, G, J, N ve R1b ’nin ağırlığını görmekteyiz; ancak en baskın grup J2’dir. Bu haplogruplardan müteşekkil boyların birlikte Oğuz konfederasyonunu oluşturduklarını görmekteyiz. Türklerdeki J çoğunluğu ile Uygurlardaki J çoğunluğu Dokuz Oğuz, Hazarlar ve Oğuzlar arasındaki tarihsel bağlara da işaret etmektedir.
Yüksek bir uygarlığa sahip olan Uygurların J2 ağırlıklı olması tesadüf olamaz, Uygurlar, diğer Türkî halklar içerisinde en yüksek uygarlığa sahip Türk topluluğudur. J2’nin Doğu Türkistan’da 3 bin yıldan eski olduğunu Shou et al makalesinde belirtmektedir. Bu bağlamda Uygur-Sümer bağlantısı olabilir mi sorusu akla gelmektedir. Zerjal et al (2002) de, J2’nin Orta Asya’ya Neolitik çağda (muhtemelen MÖ 6000’den önce) vardığını, J’nin koyun ve keçiyi evcilleştiren ve Orta Asya’ya götüren halk olduğunu makalesinde belirtmektedir. Neolitik çağda J haplogrubu muhtemelen G1 ile birlikte, BMAC (Anav kültürü) üzerinden Altay’a kadar çıkmıştır. Nitekim Hunlar döneminde MÖ 50’lere tarihlendirilen antik J2 örneğini görmekteyiz.
Ayrı bir budun olan ve farklı bir lehçe konuşan Sakalar (Yakutlar) için N’yi baskın unsur olarak öne sürebiliriz ancak G, J, Q ve R gibi haplogruplar alakasız kalır.
Türkçe derleme bir olmamakla birlikte, Türkler sayısı bir kaç milyon olan basit bir topluluk da değildir. Keskin ve ileri düzey kuralları olan Türkçenin, bol istisnalara sahip Avrupa dilleri gibi melez bir dil olmadığını çoğu dilbilimci de kabul etmektedir. 200 milyonu aşkın bir toplumdan söz ediyoruz ve bu toplumun kurucuları yakın zamandaki bir kaç binlik veya on binlik bir gruptan değil, çok daha eskiye, 45 bin yıl önceki F haplogrubu mensuplarına dayanıyor olabilir. F haplogrubundan ayrılan grupların dili zaman içinde coğrafi izolasyon nedeniyle değişmiş olsa da sondan eklemelilik özelliklerini korumuştur. F’nin varyasyonları çok daha eski zamanlardan beri Ön Türk topluluklarını oluşturmuş olabilir.
Günümüzde tüm halklar birden çok haplogruptan müteşekkildir. En az karışımlı olduğu düşünülen Japonlarda bile C, D, J, Q, N, O gibi haplogrupları görmek mümkündür. Bunu daha küçük ölçekli topluluklarda da görmekteyiz. Örneğin küçük bir topluluk olan Adigelerde bile E, G, I, J, R, Q gibi çok sayıda haplogrup vardır. İşin aslına baktığımızda Ön Çerkezleri tek bir haplogruba mensup düşünmek de yanlış olur. Küçük bir topluluk olması nedeniyle Çerkez toplumu ilk oluştuğu evrelerde farklı haplogruplarda aile veya kabilelerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir halk olabilir ve dilleri de bu ailelerin bir araya gelmesiyle evrilmiş olabilir. Ancak aynısını 200 milyonluk Türk dünyası için düşünecek olduğumuzda, daha geniş coğrafyada yaşamalarına rağmen şive veya lehçe farklılıklarıyla aynı dili konuşan Türklerin ortak köklerinin daha eskiye dayandığı ve F haplogrubunun merkezinde olduğu bariz ortadadır.
Bu bağlamda Türkleri tek bir haplogruba bağlama peşinde olanlara dikkatle yaklaşılması gerekmektedir. Ayrıca Türkü Türk yapan, Bilge Kağan’dan Selçuk Bey’e, Alparslan’dan Ertuğrul Gazi’ye, Fatih’ten Atatürk’e çok sayıda Türk kökenli önder ve kahramanlardır. Tüm bu kahramanların (tek haplogrup benimseyen araştırmacılar tarafından) her birinin Q olduğunu ya da R1a olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Türk dilinin kökeninin Q’dan ileri geldiğini iddia etmek ise (Q’nun yaşından dolayı) Türkçenin yeni bir dil olduğunu iddia etmek demektir. Türkçe kuşkusuz F haplogrubuna dayanacak kadar 50.000 yıllık geçmişi olan eski ve kadim bir dildir. Türkçe ve Sümerce arasındaki benzerlikler de her ne kadar batı dünyası ve destekçileri tarafından gizlenmeye çalışılsa da Türkçe, tarih boyunca varlığını sürdürmüş ve bir çok dilin temelinde yerini almış köklü bir uygarlık dilidir.
İLHAN CENGİZ
www.haplogruplar.com
Söz konusu haritayı görmek için tıklayınız:
http://goo.gl/rYStlf
Ilhan Cengiz, Gürsel Yilgin, Onuralp Yüncü, Kuman Atabek, Necati Pakalınlı, Kemal Çakmak, Esmail Esmailnia, Béla Kovács, Hakan Bahadir,Yiğit Baldan, Hüseyin Can, Ali Altınkaynak, Onur Yıldız, Mustafa Onur Kutlay, Kemal AL Gazzah, Simay Kılınç, Timur Kocaoğlu, Eyüp Berk Batuhan, Seyhun Sugnak, Bilal Urhan, Zeynep Deniz, Islam Bayraktar,Andras Biro, Furkan Baylan, Ekrem Sorgun, Batuhan Hangün, Mete Biricik, Korash Atahan, Mustafa ÇaLışkan, Ahmet Guerova,